5/02/2007

Kariyer biri bakar Kıyamet....

İnsanın yaptığı işten zevk alması koskoca bir palavra. Palavra kelimesi çok palavra tınlasa da durumu bu Rıfat Ilgaz sözcükten daha iyi tasvir edecek bir başka kelime bulamadım. Bundan yıllar önce The Clash derler daşak abidesi grubun ("guru"p mu?) dediği gibi aslında olayın özeti şudur:

"Career opportunities are the ones that never knock
Every job they offer you is to keep out the dock
Career opportunities, the ones that never knock"

Şuna inanıyorum ve aforizmalarım patlayana dek haykırıyorum ki "İnsan keyif aldığı işten para kazanamaz." İşte bu yüzden yapmaktan keyif aldığımız işleri "hobby" jöle kıvamında anketlere yazarken bile keyif alıyor ama pazartesi'den pazartesi'ye yastığımızdan çok iş arkadaşlarımızı görüyoruz. İş arkadaşı da bir başka koca palavra olarak an itibariyle koca yalanlar sıralamasıa +1 olarak girmektedir. Kendi tercihimiz olmamasına karşın zaten çekilmez olan iş yaşantımıza salt sosyalleşme sosu ihtiyacımızdan giren (bkz: Robinson Cruose) (bkz: Cuma) (bkz: Friday on my mind) bu insancıklar (istisnalar ne kaideyi ne de el-kaide'yi yerinden oynatamaz o yüzden küçük aklınızla bana sevdiğiniz iş arkadaşlarının hiç de umurumda olmayan isimlerini sıralamayınız lütfen. lütfen dedim polemiğe girmiyorum görüyorsunuz bundan cesaret alıp hala isim düşünenler varsa uzatmasın polemiğe girersem acının ta kendisini tadarsınız bu yüzden hala daha iş arkadaşlarını düşünen varsa lütfen http://www.hurriyet.com.tr 'de günün mühim haberlerini okumak için aramızdan ayrılsın ve bizi iş yaşamına olan nefretimizle başbaşa bıraksın yok direnicem "hem sen benim ne düşündüğümü nereden biliyorsun? eki eki" diyen cingözlerdenseniz yarın saat sabah 09:15 civarı içi buz dolu bir küvette bir böbreğiniz olmadan gözlerinizi açacak olmanın verdiği korku hissini şimdiden içinizden atmaya çalışsın zira tuvalet aynısının üzerinde böbreğinizin bir kısmıyla yazılmış "kayıpcinnet seni uyarmıştı" yazısını okuduğunuzda az önce yazdıklarımın basit bir tehdit ya da şöyle diyelim "uyarı" olmadığını anlayacak ve korkudan kalan tek böbreğini de sıçacaksınız. Bunları yapabilirim ve yaparım da. Şimdi şayet aramızda başka aklı evvel kalmadıysa devam ediyorum ve birazdan göreceğiniz üzere bu bir kaç cinfirkirli için açılmış ve haddinde fazla zamanımı(zı) alan paragrafı kapatıyorum) sizin arkadaşınız değildir. Arkadaşlar tercih ettiğimiz kimselerdir ve iş arkadaşlarımızın sevimli ya da sevimsiz komşulardan farkı yoktur. Zira nasıl oturduğumuz evler daha sonra komşu diyeceğimiz insanların üzerine yapılmış binalarsa Komşudan da ofisdaş'dan da arkadaş olmaz. Yapay bir ofis bitkisi bile daha arkadaştır. Bunu daha fazla yineleyemeceğim daha önce parantez içinde yazdıklarımla uyardıklarımın şu anda hürriyet gazetesini okuduğuna inanıyor ve iç huzuruyla bir paragraf başı yapıyorum.

Kariyer dediğimiz şey aslında betondan bir bariyerdir. Bu cümleyi fazla iddialı mı buldunuz o zaman sizi 8 senelik zorunlu eğitime geri yolluyorum. Sözde sıra arkadaşlarınızla elvan gazozu şişesinden soyulmuş yumurta geçirmeye çalışın ve bunun bilim olduğuna inanın, inanmayan varsa pamuk içinde taze fasulye yetiştirme deneyi yapabilir. O korkunç kokudan daha acı bir ceza olamaz.

Üniversite dediğimiz şeyi matah mı sanıyorsunuz. O da koca bir yalan. Hele benim gibi işletme falan okuduysanız daha büyük bir yalan. 4 senede öğrendiğiniz her şeyi unutun ve kendinizi ne kadar mutlu hissedeceksiniz. Aslında unutacağınız bir şey de yok. Kafanız çöp tenekesinden farksız. Burada o meşhur "Oracle" Larry Ellison forward mailinden bahsetmiyorum. Şayet bu sayfayı okuyan bir "iktisadi idari bilimler fakültesi" öğrencisi varsa hemen o bölümü bıraksın. Eksikliği hissedilmeyecektir. Üstelik o da bıraktığı bölümün bir eksikliğini hissetmeyecektir ki aslında önemli olan da bu. En önemli olan şey sizsiniz. Çalışacağınız firma değil. Emre Yılmaz mıyım? Hayır hiç de değil. Üst düzey yöneticilik yapıp malı vurduktan sonra antropoza girmiş ve business anarchist olmuş bir uzay maymunu falan hiç değilim. Siz ne diyorsunuz kredi kartı ekstrelerimi korkarak açıyor ve hayatta kalmak için borçla yaşıyorum. Çalışıyorum ve aslında "contemporary business" final sorularındaki kafası karışık beyaz yakalı gibi labirentte peynir arıyorum. Velhasıl labirentin sonunda peynir olmayacağını bilecek kadar "iş deneyimim var" ama placebo grubunda mıyım acaba diye de merak ediyorum ve sırf bu motivle devam ediyorum. Siz tabi buna inanmayacaksınız ve sanırım motivlerim konusunda bana güvenmemekle haklısınız. Devam etmemin bir başka nedeni de bu labirent örneğini çok sıkıcı bulmam. Bu yüzden bir başka paragrafı daha sonlandırıyorum. Yeni paragrafta neler yazıyor diye merak edenlere önceden hayırlı bir örnek veriyorum ki "sistemin dişlileri" klişesi bugünkü mönümüzde yok. Ama yine de a la carte ile alaturca arasında bir yerlerde dolanıyor olacağız.

Eminim ki bu paragrafı kimse okumayacak o yüzden kısa kesiyorum.

Evet bu paragraftan selefine oranla daha ümitliyim o yüzden bu hiç de adetim olmayacak kadar uzun yazıya devam ediyorum. Okulda öğrendiklerinizi unutarak başladığınız iş yaşamınız size hiç bir şey vaat etmiyor. Şayet 7 ölümcül günahtan daha tehlikeli olan "hırs" siz de varsa o zaman bir şansınız olabilir. Ama kendinizi şanslı hissediyorsanız o zaman "şans"tan ne anladığınızı bir daha düşünün. Büyük ihtimalle siz poker değil "okey" oyuncususunuz ve sizin "kısmetim açık" dediğiniz anda ben çoktan "log off" olacağım.

Call center'da çalışıyorsun. Sözde etkileyici bir sesin var (muhtemelen Tom Waits senin için bir şey ifade etmiyor) ve öğrencisin değil mi? Ne mutlu ki harçlığını çıkarıyorsun ha! Bana bakar mısın? Tamam bakamıyorsun ama beni Pai Mei varsay ve iyi dinle. Çal (hırsızlık yap) ama asla ama asla öğrenciliğinde iletişim merkezinde kulağında o komik kulaklıkla tanımadığın insanların saçmasapan talep ve şikayetlerini dinleme. Asgari ücret için değmez. O sidikli klişe örnekten hareketle pazarda limon sat (serbest pazar oh yeah!)

Stajyerlik ha? Başın göğe erecek değil mi? Bir işe yaramamayı iş tecrübesi mi zannediyorsun? Derdin cv doldurmak mı? Senin cv'in kimin umurunda? (Kabul bir an kendimi Tyler Durden sandım ama o bu paragraftan önceydi kaçırdın ve hiç de zeki değilsin adamım) Kariyer basamaklarını 3. sınıfta yapacağın stajla mı çıkacağını sanıyorsun? Kariyeri bir merdiven mi sanıyorsunda o ancak anonim olabilecek kadar zavallı (kesinlikle eminim ki kimse bu sözcüğün patentini üstüne almak istemiyor) merdiven benzetmesini yapıyorsun? Kendini heyecanlı falan mı hissediyorsun? Haydi canım fotokopi makinesi ve bol kısıtlamalı şirket bilgisayarından internet sitelerinde sözde "benchmark" dosyaları hazırlamak ya da ucuz, arkası mavi, önü şefaf (arka ve ön nereden baktığına göre değişen kavramlar değil midir ki?) plastik dosyalara kimsenin bir daha dönüp bakmayacağı toplantı notları mı zımbalamak istiyorsun? Harikasın ya! Forbes'a kapak olan parlak genç seni.

Bana baksana. Tamam bakman mümkün değil de hatırlatmama gerek yok herhalde beni Pai Mei olarak düşünecektin. Ok? Bu resimdekilerden birinin senin elin olacağını falan mı düşünüyorsun. Hesap makinesi ve kahve. Bunun toplantı olduğunuı falan mı sanıyorsun. Sanırım Oliver Stone'un Wall Street filminde kaldın sen. Yani yaşında el vermez büyük ihtimalle o filme ama ne biliyim sanki öyle gibi. Yok böyle bir dünya. Sen Michael Douglas'ın gençliği falan değilsin. Ben de Kirk Douglas değilim. Anlaştık mı? Düşünme böyle şeyler. Masa başında çalışarak zengin olamazsın. Hesap yap şimdi. 1.250 YTL net maaşla işe başladın. Her senede %20 oranında zam aldın. 10 sene sonra neredesin. Başladığın yerde. Unutma bak her sene %10 enflasyonla da ruhunu arındıracaksın. Haydi yemek ve servis benden sana hediye. Yüzyıla sesini veren dörtlüden dinliyoruz "with love from me to you!"

Haydi çocuklar aşıya...

Hiç yorum yok: