Tamam şimdiden anlaşalım size Jack Kerouac'lık yapmayacağım. Yani ne beat bir çevrede yetiştim (o da ne demekse, ama itiraf edin oh yeah duruyor), ne sürekli yolculuk edip Amerika'yı baştan başa dolaştım (tamam tamam.. Daha Doğu yakasını bile görmüşlüğüm yok ama atlasta işaret parmağımı bütün kıyı şeridinin üzerinde gezdirdim hem de birkaç kez), ne kalemim o denli kuvvetli ne zen'le gen'le haşır neşirim ne şiir severim ne de kayıp baba kompleksinden muzdaribim. Gördüğünüz gibi ortak noktamız yok denecek kadar az. Anlaştık mı? Tamam şimdi devam.
Yolda olmak benim için hiç de öyle takıntılı bir istek değil. Yani yeri gelirse kırarım kıçımı otururum evimde. "...Buralarda nefes alamıyorum derhal kaçmam lazım..." triplerim yoktur. "Tamam hepimiz sıkılıyoruz bir akıllı ol arkadaşım gel seninle iki duble rakı atalım" derim olur biter. Yani elbette kendi kendime demem böyle bir şey. Deli değilim. O kadar yalnızda değilim "kendi kendimle rakı içiyorum çok mutluyum.. hadi be ordan.." zavallı değilim ben anlıyor musunuz değilim!!! işte bunu diyebilirim mesela kendime ama gel iki kadeh parlatalım demem. Demem işte uzatmayın.. "Nefes alamıyorum bu şehir üstüme geliyor..." diyenlere verebilirim bu cevabı. Yani verebilirim diyorum çünkü hiç vermedim. Ama günün birinde dersem bence çok güzel olur. Hmm neyse sanırım bir süre daha böyle bir şey diyeceğim bir ortam oluşmayacak. Şimdi konuyu değiştirebilir miyiz lütfen? Tamam böylesi daha iyi. Yeni paragraf güzel fikir.
Yani demek istediğim yolda olmak konusunda tutkulu bir herif değilim. "Motorum bacaklarımın arasında, rüzgar yüzümde, asfalt altımda, işte özgürlük... Vahşi olmak için doğmuşum" Bunu diyebilir miyim sizce? Sizce bunu Harley Davidson Man bile der mi? Yani böyle hissediyor olmanız için cinsel oryantasyonunuzda birşeyler ters gidiyor olması lazım değil mi? Yanılıyor muyum? Yanılıyorsun diyorsanız kafanıza bandana taktığınıza ve deri pantalon konusunda fetişleriniz olduğunu düşünmeye başlıycam ve sanırım bu diyaloğu keseceğim. Yani sizinle konuşmayı keseceğim, monolog bence harika bir içsel yolculuk aracı. (İçsel yolculuk mu dedim az önce? Hey Jack lütfen aradan çekilir misin, senin devrin bir paragraf önce bitti şimdi yeni bir paragraftayım) Üstelik Harley Davidson Man'lik yapacak neresi var? Kabul, bu ülkedeki tek eksiğimiz Route 66 demiyorum da takdir edersiniz ki Konya Ovasında chopper tepmek pek de uygun bir görüntü değil. Türkü türkü Anadolu belki Harley Bey'den ziyade Mr. John Deere için uygundur. Neyse bu konuyu geçiyoruz. Pekala başka nasıl yolda tribi yaşacağız kayıp cinnet geçirtme bize derseniz, ki bu satıra kadar geldiyseniz bu cinnet aşamasına biraz daha yaklaştınız ya da sıkıntıdan yapacak hiçbir şeyiniz yok gerçekten acınacak haldesiniz, sizlere "otostop" cevabını vereceğim. Ama sizi yolda bırakacağım sevgili okur (bayılıyorum bu fransız ağzına.. Sizi diyerek sen'den gayet kibar bir zamir oluşturup hemen ardından eylemi tekil patlatıyorsun. İşte size Türk diliyle fransız öpücüğü. Tuzu uzatır mısınız Pierre?) ben baş parmağımı kaldırıp Burdur yolunda faça şahin heyecanı yaşayacak değilim. Belki ilgili parmağımla birlikte birkaç parmağımı daha kaldırır bir taksi çağırırım ne biliyim Esenler Otogarı'na ya da Atatürk Havalima'nına gidebilirim. Siz o araçtan o araca zıplarken ben uygar dünya adına klimanın nimetlerinden yararlanmayı yeğliyorum. Siz buna istediğiniz kadar konformizm deyin (diyin desem belki daha iyiydi) ben pratik us diyorum. Vay Pratikus vaaaay!!!!
Ben yolda neyi mi seviyorum? Varan Bolu Dinlenme tesislerinde domates çorbasının üzerinde eriyen kaşarı ya da Afyon İkbal'de yenen ekmek kadayıfını. Oha sen de ne sığ bir adammışsın demeden önce bir düşünün ya da en iyisi tadın bu bahsettiklerimi, göreceksiniz ya da tadacaksınız ki en az Nasrettin Hoca kadar evrensel değerler bütün bu lezzetler. Hatta daha bile değerliler benim için. İnsanların göle maya çalınmasında komik ne bulduklarını inanın bilmiyorum. Biri bana açıklasın da diyemeyeceğim çünkü bunu açıklamaya çalışan adamın elbet çalınacak bir düdüğü ya da doğuracak bir kazanı vardır. Ne mi demek istedim? Bilmiyorum düşünün işte eldeki malzeme ile düzgün bir espri bile yapamıyorsunuz. Yani tamam sadece yolda yenen yemekler değil derdim. Ne zannettiniz beni obez mi? Tamam biraz fazlam var bunu anlamanız için de Muzaffer Kuşhan olmanıza gerek yok ama zaten Kenya milli atletizm takımına girmek gibi bir düşüncem de yok.
Bakın yemekten başka müzik de olabilir. Yani hatta yolda müzik dinlemekten çok yolda dinlemek üzere müzik seçmek. Eskiden kaset çekmekti bunun adı. Hayli de haysiyetli bir işti. Tamam anonslu asker kasetlerini saymıyoruz. Sivil hayattayız beyler bayanlar beni rahatta dinleyiniz. Yani en az hoşlanılan kadına kaset çekmek kadar özel bir şeydir yolda dinlemek üzere cd doldurmak (nasıl zaman atlaması kasetten, cd'ye) aslında mp3 playerlarla bütün arşivi yanınızda dolaştırabiliyorsunuz artık pek bir özelliği kalmadı gibi ama yok yok öyle demeyin. Hala pikap dinleyen bir adamla karşı karşıyasınız. Biraz detaylandırmak gerekirse Milas-Susurluk arasında dinleceğiniz şeyle, İstanbul-Lapseki arasında dinleyeceğiz şey bir değildir elbette. Yol birkaç bölüme ayrılmalı ve kendi içinde küçük molalarla müzik çeşitlendirilmelidir. Yeri gelirse yokuş aşağı peygamber vitesi, yeri gelirse Rod Steward... Neyse çok formda benzetmeler yapamıyorum ama samimiyetimin farkındasınızdır herhalde. Elbette iyi bir yol cd'si hazırlamanın yolu da (bu yol sözcüğü ne çok kullanılıyormuş) samimiyetten geçiyor değil mi? Gerçi şu sıralar herkes ne kadar samimiyetten bahsediyor. Samimiyetten bu kadar bahsetmek samimiyetsiz bir şey değil mi sizce de?
Şarkı: The Guess Who - Sour Suite (1971)
7 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder