Bizim yazıhanede outlook'ta bir sorun var. Maillarım açılmıyor. Bu aradan istifade uzun süredir tüyü bitmemiş yetim bıraktığım blog'uma bir bakayım dedim.
Nicedir iş yerindeki salak kahvaltı ritüelinden bahsetmek istiyordum. Salt sigaraya altlık olsun, adet yerini bulsun, kahvaltı yaptın mı sorusu cevap bulsun diye yapılan kahvaltılar. Ofiste masa başında, kırıntıları döke saça, sallama çay ya da iğrenç nesgayfe eşliğinde yapılan (lüküs hayet modeli için bkz: cam şişede dimes) keyifsiz öğünler. Bu öğünlerde başrol oynayan katı yiyecekleri sırayla tanıyalım.Birincisi ve en önemlisi, yıllardır Levent Kırca ve türevi 60 IQ'lu skeçlerde memur tiplemesinin ana aksesuarı olmuş (evet ev kadınınkisi pazar filesi) simitten bahsediyorum. Simit ve sade karper olarak da genişleyebiliriz ama temelde karpersizde hayatta kalabildiğinden simiti biraz daha ön plana çekip bu tatsız kahvaltıların esas oğlanı yapmak istiyorum. Esas oğlan diyorum zira hepimizin kabul edeceği gibi simit erkektir yani das simit (what the f.ck is the smiths matey). Simitleri de kendi içinde pastane simiti ve sokak simiti olarak ikiye ayırabilir ve simit palaslar için bir iki dakikalık opsiyonel saygı duruşunda bulunabiliriz tabi bunlar hep izleyici takdiri. Ey uzun süredir kendime hasret bıraktığım okur, sizler benim velinimetimsiniz. Alkış alkış alkış alkış....
Dediğim ve sinir bozacak kadar uzattığım üzere simit benim uzun favori kahvaltılığımdır. Pazartesiden cumaya hergün tekrarlanan gereksiz sözde kahvaltı tasarısında sağ kolumdur, benim sol ayağımdır. Araya ne zeytin ne de karper alırım onunla başbaşa kalmayı tercih ederim. Ama neye çok gülüyorum biliyor musun sevgili okur, yeni modernize sokak simitçilerindeki maşa kullanımına. Maşayla alıp sarıyor hatta bazılarında ele takılmış el bonesi (ki kendisine kimi yörelerde şeffaf plastik eldiven de denir) bile mevcut. Hijyenden bone ve maşa anlayan bir nesil yetiştirdin sayın Dündar. Selam olsun size ve hodri meydan'dan arenaya uzanan araştırmacı gazeteciliğe..
Araştırmacı gazetecilik: Kamuda rüşvet ve boklu pastane üzerine yapılan, karton kapaklı daktilo edilmiş belgelere (belge = dosya kağıdı) dayalı bir tür paparazzi.
Vakit kaybetmeden devam ediyorum çünkü outlook sorunum çözüldü. Simitten sonra poğaça gelir. Önceleri simit vardı daha sonra poğaça bilinmek istedi. Boy boyladı soy soyladı.
Şeklen iki tip poğaça vardır. Birinci tip ve ikinci tip.
Birinci tip
İkinci Tip
Ey bloglarda poğaça tarifi ararken buraya düşen talihsiz okur artık sen de bu toprakların bir evladı sayılırsın, koynumuzda uyusunda büyüsün ninni...
Bir de üçüncü tip vardır ki onun fotoğrafını buraya koyamayacak kadar rahatsız oluyorum görüntüsünden, şayet onun fotosunu buraya koyarsam bir daha kendi blog'umu okuyamamaktan korkuyorum ki bir blog yazarının en büyük eğlencelerinden biri aylar ve hatta yıllar önce yazdıklarını okuyarak "zamanında ne salak şeyler yazmışım oysa şimdi ne kadar süperim" diyerek böbürlenmektir. Oysa bu yazdıklarının da üzerinden aylar yıllar geçtikten sonra ne kadar da salakmışım sözü az önceki satırda geçenler için sarf edilecektir lütfen sarf malzemelerini dikkatli kullanalım çevre kızıyor. O dehşet verici görüntünün sahibi neredeyse 3. bir tip poğaça olan sözde kahvaltılık ise börekçilerde satılan bol yağlı kabuk kabuk poğaçadır ki çay yerine soda ile tüketilmesi elzemdir şifadır. Şifa kelimesini çok seviyorum daha sık kullanmalıyım, maden suyu içenlere şifa olsun diyiniz.
Poğaça'nın ardından sevgili dostumuz açma ile kahvaltı mönümüze devam edelim.
Görüldüğü üzere pek de matah bir şey olmayan açma temelde bir emir gibi dursa da (o kapağı açma fena olur yoksa) aslında hiç de emir veren bir havası yoktur. Pastane kokar ve soğuyunca çok kötü olur. Diğer herşey gibi sıcakken yendiğinde çekilebilir ama soğukken çok nemruttur. Bunun da yağlısı beterdir sıcakken bile çekilmez bir de bu aralar gerçekten havalar çok sıcak.
Son olarak diğerlerinin yanında sönük kalsada tuzlu severlerin gözdesi çataldan bahsetmemek ayıp olur. Ben hiç sevmem kendisini ama sevenleri çok biliyorum daha underground bir kitle simit karper tayfasından değiller ya da poğaça mı açma mı rap mi metal mi tartışmalarından uzaktalar. Kendi hallerinde kötü ofis kahvaltılarını çatal ile yapıyorlar. Çatal yiyenlerin listesini açıklardım açıklamasına ama yargıya müdahele etmek istemiyorum ne de olsa zor zamanlardan geçiyoruz birlik ve beraberliğe her zamankinden çok ihtiyacımız var.
Eveeet gelelim ofis kahvaltısının sonuna. Afiyet olsun demeden önce sizlerin de kendi kendinize sorduğunuzdan emin olduğum bir soruyu müsadenizle ben de kendi kendime sormak istiyorum. Pekala bay/bayan ukala, sen kahvaltıda ne yiyorsun?
Gülücük, kahkaha, kahkaha... Ben mi ne yiyorum. Bunu bilemeyecek ne var? Elbette croissant ya da anlayacağınız şekilde söyliyelim kruvasan...
Hepimize yarasın...
Şarkı: The Guess Who - Sour Suite (1971)
7 yıl önce
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder