6/18/2007

This is Spinal Tap!!!


Orta sondayken Başar'la beraber bizim evin salonunda annemin hazırladığı peynirli sigara böreklerini yerken "Live After Death"'i izleyen bendeniz yıllar sonra "This is Spinal Tap"'i izledi. Çanakkale'nin küçük bir sahil kasabası olan Lapseki'de 1991-1994 yaz sezonu boyunca yöre halkının kendince folklorik telaffuzuyla "İranlı Madenciler" formasıyla dolaşmıştım. Gururluydum ve metalciydim. Şişman ve terli olduğumu daha önce sizlerle paylşmıştım, şimdi yineleme ihtiyacı duymuyorum belki biraz sempati ihtiyacı duyduğum söylenebilir. Annesinin hazırladığı sigara böreklerini metalci arkadaşıyla beraber evinin salonunda (halı üzerinde) Iron Maiden'ın konser videolarını izleyerek (Bilhassa üzerinde duruyorum çünkü VHS video'dan bahsediyoruz burada. Hades şahidimdir ki gerçekten zorlu bir maceraydı. İnternete daha 5 sene vardı biz o kaydı izlediğimizde, tamam sigara böreği ve salon halısı ile yeterince sert gözükmüyor olabiliriz ama yine de bu da bir şeydir gibime geliyor. Lütfen bir şeydir deyin yada HEAVYY METAAAAL diye bağırın tamam mı?) lüpleten patetik bendeniz dün götünü yaya yaya "this is spinal tap"i izledi. Yeter mi? Bence yetmez...

Documentary- Rockumentary-Mockumentary siz ne derseniz deyin, spinal tap bu işin ilk ve en iyi örneği. Hayatının bir döneminde "NWBHM" ile alakalı olmuş herkesin izlemezse sakat kalacağı bir kozmik patlama. Uzun süredir bir filmi izlerken bu kadar sesli gülmemiştim. Aslında güldüğüm yaklaşık 10 küsür sene evvelki halimde olabilir. Bu yüzden bu gülme ağlama faslını kısa keseceğim. Ama şunu hatırlatmakta fayda var bu film (?) bir tür Rock kazanı karikatürü diyebilirim. Ama siz isterseniz Kerrang deyin ben demiyeceğim.

Bu arada aldığım bilgilere göre efsanevi Spinal tap live earth için geri dönüyor . Sanırım bu video "Spinal Tap"i tanımayanlar için bir referans olabilir.

ROCK'N ROOOOLLLL!!!!

6/12/2007

Cool as Fuck


Profilo alışveriş merkezi yeni açılmıştı. Kasetler henüz müzelik değildi, bir işlevleri vardı ama korsan cd işi giderek güçleniyor kasetlerse giderek zayıflıyorlardı. Mp3 ise henüz bilim kurguydu. Bilgisayarımın hard diski 2gb'dı. ÖDP üyesiydim ve pek huzurlu bir dönemden geçmiyordum. İşte o günlerde tanıştım uçan halı üzerindeki mançesterlilerle. Madchester ruhunun yeniden hip olmasına çeyrek vardı ve indirimli kaset tezgahları kendi içlerinde tuhaf hazineler barındırıyordu. Taşınabilir cd çalarlar (nam-ı diğer discman ki kendisi giderek bir nostalji nesnesine dönüştü) hakkında "atlama yapıyor ağbi" efsaneleri dönüyordu. Advantage campus kartım bile yoktu ve taksit çılgınlığı henüz cüzdanlara girmemişti. Ağırlıklı olarak nakit çalışıyordum bu yüzden de hem borcumu hem de sahip olduğumuz varlıklar sayıca şimdikine göre çok ama çok azdı. Inspiral carpets'a nasıl mı bağlayacağım? Henüz bilemiyorum ama deneyeceğim ne de olsa blogger'ın bana tahsis ettiği bu sanal alanda çok yerim var, üstüme gelmeyin.

Şimdilerde fark ediyorum ki "Güneş gözlüğü takmış bir inek" o zaman yıllardaki halimi gayet iyi tarif ediyor (korkunç 90'ların sonu). Inspiral Carpets'ın cool as fuck duruşu da logolarına yansımıştı. Müzikleri, sahnedeki tavırları, şarkı sözleri güneş gözlüklü bir inek gibiydi. Son olarak "I.Carpets'ın üzerimdeki cazibesi tamamen bilinçaltımdaki hastalıklı ilişkilendirmeden kaynaklanıyor" diyerek topu 18 içine düşüreyim bir bakarsınız vuran olur.

Geçenlerde Roll'da Ian Anderson'un kısa bir röportajını okudum. Okuduklarından, yazdıklarından, dinlediklerinden bahsediyordu. Son günlerde üç finli balıkçı kadından kurulu bir grup dinliyormuş şimdi adını unuttum. Finli bir balıkçı kadının sesi nasıl çıkmalıysa grubun sesi de öyle çıkıyormuş. İşte Carpets'da benim için böyleydi.

Şu hale bakın ki benim grupla tanışmam son stüdyo albümlerinin üzerinden 4 sene geçtikten sonra oldu. Geç kalınmış bu tanışmanın müsebbibi ise beni getirirken rötar yapan leyleklerdir. Neyse çok önemli değil şimdi leylekler. Siz en iyisi tüm zamanların en hüzünlü şarkılarından biri olan "This is how it feels"i dinleyin ve bütün bu saçmalıklarımı unutun.

Edit: Bundan sonra "Cinerama ve ruh sağlığı" konulu bir SWOT analizi yapmayı düşünüyorum. Camus'ya duyrulur...

6/03/2007

En iyi bildiğim işi yapıyorum...

Yıllardır hiçbir yerde rahat rahat oturamadım. Her yerde kafayı takacak, dalga geçecek bir şey buldum. Arkadaşlarımla dışarı çıktığımda, işe giderken, işte çalışırken, otururken, kalkarken, yatarken, kahve içerken, metroda, barda, cafe'de, kantinde, sigara odasında her yerde. En uzun süredir yaptığım iş bu. Tam zamanlı çalışıyorum ve çok yoğunum. 15 seneyi aşkın süredir bu işi yapmadığım bir tek günüm olmadı. Haftasonum bile yok. Çalış çalış çalış. Parası da yok. Üstelik ben para veriyorum istüne. Sigortası yok. Yani günün birinde bir şey olsa artık kimseyle dalga geçemeyecek olsam kimse ah yazık, tedavi masraflarını karşılayalım bile demez. Emeklilik yok hiç bir şey yok. İş iş iş. İnsan gibi etrafa bakıp bira içtiğim bir gece olmadı yıllardır. Hafta içi dalga haftasonu dalga. Televizyon izleyeyim diyorum orada da takacak ve dalga geçecek bir şeyler buluyorum. Çok yoruldum. Tatil yapmak ve kimseyle hiçbir şeyle dalga geçmeden kafa dinlemek istiyorum ama yapamıyorum. Sanki bunu yapmazsam dünya batar gibi geliyor. Sanki uygar dünya benim sayemde ayakta duruyor. Yani bir haftasonu dışarı çıksam, bir yerlere gitsem sadece içkimi içip müzik dinlesem ama mümkün değil ya barda ya bardakta ya da bar tezgahında mutlaka dalga geçilecek bir şey oluyor. Metro'da uyku sersemi işe giderken bile dikkatimi bir şey çekiyor ve sarkastik döngü başlıyor. Hele bir de tek başına nöbetteysem yanımda kimse yoksa, asist yapacak birileri etrafımda değilse o zaman bütün iş bana kalıyor. Kendi topuma kendim koşuyorum. Acaba içeride ne kadar birikmiş iznim vardır. Yani büyük ihtimalle emekliliğimde de çalışıcam bu gidişle. Yani diyorum gençken çalış çalış sonra zaten yatacaksın ama en güzel yaşlarımı bu dalga işine adadım. Gerçek bir müstehzi oldum. Ama biriktirdiğim bu alayları harcayacak yerim yok. Çok yazık bana.