Ortaokul yıllarındayken şimdi zeka dediğimiz kahverengi pantalonu en iyi taşıyanların Fen (gördüğünüz üzere saygıdan F'si büyük) lisesi öğrencileri olduğuna dair geniş kanoya ben de biniyordum. Hatta bir Fen lisesi öğrencisi olmak için 90'ların başında ben de sınava girmiştim. Ama sınava sadece girmenin yeterli olmadığını silindir denilen sözde 3 boyutlu cismin hacim formülünü bilmediğimi anlayınca fark ettim. Ama kafalı Fen lisesi öğrencisi olmaya en çok yaklaştığım o 3 saatin sonunda (açıkçası 2 saat falan da olabilir emin değilim) Ataköy 4. kısım çarşısındaki şimdilerde kapalı pastaneden alınma tarçınlı kurabiyelerin tadını asla unutamadım. Pelit pastanesi zaman içinde damağıma ilgili lezzeti bir nebze olsun hatırlatabilmiş olsa da bu konuda Ataköy 4. kısım çarşı grubunun yeri bambaşkadır. Sizin de anlamış olduğunuz üzere sınav sonunda Atatürk Fen Lisesi'ni kazanamamıştım ki daha sonra bu görece başarısızlıktan zerre rahatsızlık duymadım ama tarçınlı kurabiyelerden daha fazla yememiş olmanın verdiği rahatsızlık şu anda dahi beni rahatsız etmekte.
Sınıfımızın pekçok müslüman genci o sınavı geçip fen lisesinde okudu. Hatta bunlardan birisi kör Salih'ti. İsim ve lakap itibariyle kendisi bir Yaşar Kemal karakterini andırsa da kesinlikle bu bir isim benzerliğinden öte değildir. Hatta körlüğü lakap değil sağ ya da sol gözünü ,şimdi hangisi olduğunu hatırlamıyorum bile o yüzden tek gözü diyelim dürüst olsun, bir çocuk oyununda kaybetmesinden kaynaklanıyordu. Hatırladığım kadarı ile kibritle oynarken alev kibritin sınırlarını aşmış, bir şekilde ("görünmez kaza" tabiri son derece uygun olacak) Salih'in gözüne kadar ulaşmış ve ilgili gözünü kör etmişti. Salih komik bir çocuktu. Kendine has bir espri anlayışı ve annesinin yanına koyduğu tuhaf kokulu yiyecekleri vardı. Sadece koku değil görünüm itibariyle de bana hiç cazip gelmeyen şeyler yiyordu. Sanırım annesi çocuğun tek gözü görmüyor diye ne yediğini fark etmediğini sanıyordu ve muhtemelen de haklıydı. Neyse Salih Fen lisesini kazanıp lisede bizden ayrıldı benim de Salih'le ilgili anılarım orta son itibariyle son buldu. Orta son zaten pek çok şeyi sonlandırmak için çok uygun bir zaman. Biz bu süreci "hormonal" olarak sıfatlandırıyoruz ve oldukça haklıyız. Salih ki kendisinin soyadını yazının başından beri hatırlamama rağmen bir türlü çıkartamadım üniversite'de tıp fakültesini kazanmış. Daha sonra cerrah çıkmış. Tek gözlü bir cerrah. Sanırım hastaları "Vietnam sendormu" yaşıyordur. Bu bilgilerin kaynağını da vermek isterdim ama inanın hatırlamıyorum. Sokakta denk geldiğiniz "peki abi kimleri görüyorsun liseden? Eee x napıyormuş?" sorularına cevap veren adamlardan olabilir. Sözün kısası Fen Liseleri öyle shaolin tapınakları ki körlerden bile cerrah çıkartıyorlar diye düşünebilirsiniz. İnanın buna verecek bir cevabım yok sizi Salih'e havale ediyorum.
İlkokuldan beri düzenli olarak matematik yazılılarına girdim. İlkokul'da vardı. Ortaokul'da vardı. Lise'de vardı. Üniversite'de vardı. Yüksek Lisans yaparken de vardı. Hatta bilin bakalım Doktora sırasında neden yazılı oldum? Evet bildiniz pek çok diğer bok püsür gibi matematikten de. Bazen adı calculus bezen finansal matematik bazen de optimizasyon teknikleri oldu. Ama bütün bu flörtlerimizde onlara kısaca mat. dedim. Sanırım first cut is the deepest... Neyse bu matematik sınavlarını yapan hocalarında büyük çoğunluğunda hep bir Fen Lisesi takıntısı vardı. Nedense bu okullarda okuyan "zeki" çocuklar dakota çekirdeği çıtlar gibi matematik soruları çözerdi ve en aptalları Gauss kadar zekiydi. Çok sonraları anladım ki Gauss Fen Lisesi mezunu değilmiş.
Lise'de Fen liselilere rakip olmamak için türkçe-matematik bölümünü seçtim. Ne de olsa sosyalci olmak için fazla matematikçi, fen matematikçi olmak içinse fazla sosyalciydim anlayacağınız ortanın solunda bir lise talebesiydim. Talihin şu oyununa bakın ki üniversite'de Atatürk Fen Lisesi'nden fazla uzağa kaçamamıştım. Bizim Göztepe Kampüsü AFL'ye çok yakındı. Çok sonraları gidip gördüğüm bahçesinde dolaşan tiplerse benim imtinayla uzak durmaya çalıştığım ve annemim tabiriyle "fazla bakma evladım yoksa benzersin" dediği oğlancıklardı. Ha bu arada Fen lisesi'ne kızlar gidiyor mu? Sanırım gidip orada kendilerini harcamak için her anlamda fazla iyiler. Neyse teneffüste bahçesinde dolanan tiplerden biri olmadığım için o kadar mutluyum ki anlatamam.. Sanırım yüzeysel ve mutluyum :) kendimi tutamadım smiley koydum dağılabilirsiniz.
Şarkı: The Guess Who - Sour Suite (1971)
7 yıl önce