12/22/2007

Tanrı Yanılgısı ya da Bayram Hediyesi



First time I had read the Bible
It had stroke me as unwitty
I think it may started rumor
That the Lord ain't got no humor

Put me inside SSC
Let's test superstring theory
Oh yoi yoi accelerate the protons
stir it twice and then just add me, 'cause

I don't read the Bible
I don't trust disciple
Even if they're made of marble
Or Canal Street bling

From the maelstrom of the knowledge
Into the labyrinth of doubt
Frozed underground ocean
melting - nuking on my mind

Yes give me Everything Theory
Without Nazi uniformity
My brothers are protons
My sisters are neurons
Stir it twice, it's instant family!

I don't read the Bible
I don't trust disciple
Even if they're made of marble
Or Canal Street bling

My brothers are protons
My sisters are neurons
Stir it twice dlja prekrastnih dam...

Do you have sex maniacs
Or schizophrenics
Or astrophysicists in your family
Was my grandma anti anti
Was my grandpa bounty bounty
Hek-o-hek-o-hej-o
They ask me in embassy!

'Cause I don't read the Bible
I don't trust disciple
Even if they're made of marble
Or Canal Street bling

And my grandma she was anti!
And my grandpa he was bounty!
And stir it twice
And then just add me!
Partypartypartypartypartyparty
now afterparty...

12/14/2007

Dens Dens Dens


Hiçbir zaman iyi bir dansçı ol(a)madım. Benim için dans hadisesi kafana göre takıl ey küçük adam hareketi olduğundan, kafasızca kafama göre takılacak kadar kendimce sosyal varlığımdan ve saygımdan vaz geçemedim, biliyorum snob ama ismimle müsemma "kayıp cinnet" sevgili okur, olayımız budur. Yani iyi ya da kötü dans etmek diye bir şeyin varlığına da inanmıyorum. Dans ediyorsun işte, ötesi yok... John Travolta mı? Madonna mı? Tarık Mengüç mü? iyi dansçı olan mesela Isadora Duncan mı? Yalan dünya sallan yuvarlan düsturundan hareketle ben bu dans işini belki de kıvıramadığımdan yani hasetimden ya da makul kaygılarımdan ötürü her zaman komik ve yapana göre eğlenceli izleyene göre çile çekici (orak çekiçten daha evrensel bir çekiçtir) görüyorum. Yüksek ihtimalle de hayatımın geri kalanını barda içki içip sağda solda dans edenlere müstehzi bakışlar atan kıl/cool adam figürü olarak kalacağım zaten sevgili okur benden daha iyi bildiğin üzere kıllıkla coolluk arasında tek ses oynuyor biz de tek seslilikten değil çok seslilikten yana olduğumuzdan come on let's dance mate...

İşte bu dans olayının en anlamsız halleri genelde çok kalabalık ve bir şekilde kitlenin hiçbir üyesinin anlamlı olmayan nedenlerle (sözde eğlencenin sözde ermeni yasa tasarısı gibi popüler kültürde yer alacağı günleri sinek gözüyle bekliyorum) biraraya geldiği, alkolün verdiği bilinç6nı peynir altı suyuna çevirme yetisiyle karışmış terli, karanlık ve gürültülü durumlarda kendini gösteriyor (Mantar, küf falan da böyle ortamlarda oluşuyor). Komik desen komik değil. Kabul bir süre için komik ama sonrası yıllar önce Boran Kaya'nın sunduğu "iner misin çıkar mısın" hallerine dönüşüyor. Örneğin şirket yemekleri, düğünler, sünnetler, samimi olmadığınız ama bir şekilde gitmek zorunda kaldığınız doğum günleri, yılbaşı partileri vb. Bu organizasyonlarda erkekler, sadece kadınlar çocuklar ve ibneler dans eder fikrinden hareketle safları sıklaştırarak bir çember oluşturup, ellerini birbirine vurarak, ağızlarında külü uzamış sigara, gözler kısık ve kaymış, libido tam gaz, çemberin ortasına genç ya da yaşlı kızları alıp oynatırlar (bu geniş zaman kullanımıyla kıllanan adam tribinde zirveye yaklaştığımı hissediyorum ama biliyorum ki orada tek başıma uzun süre kalamayacağım). Bu manzara insanlığın düştüğü en patetik hallerden ilk 5'e rahat girer. Sosyalleşmenin ve eğlencenin doğu medeniyetindeki zirve anlarından biri bu yapısıyla alan memnun satan memnun bir açık/kaplı hav(v)a kombine et tesisine dönüyor. Bir nevi primitif orji. Dişiler kendilerine biçilmiş bu pirzola rolünden memnun kendilerinden geçiyorlar, kalçalar, göbekler, kulaklar, saçlar, gözler atmosferin çeşitli katlarına yayılıyor. Alkolün dozuna göre histeri daha da artıyor ama erkekler çemberde saf tutma görevlerini sürdürüp, kadınları hapsettikleri yerde dans ettirirken; zamanı geldiğinde "sözde eğlence olsun" diye maddi gücünü kullanıp ortada oynattıklarına "para" yapıştırma erkini kullanırlar. Bir şeyi satın alırken para verisiniz değil mi? Burda da kadının dansı satın alıyor, üstünlüğünüzü meşrulaştırıyorsunuz. Erkek erktir abiler ona göre!!!

Benim bulunduğum ortamlarda gerçekten pek az kadın bu dans histerisinden kendini soyutlayıp aslında olan bitenin feodal bir güç gösterisi olduğunun farkında. Belki benim tanımadığım kadınlar bu konuda çok bilinçlidir bilemiyorum ama "bu gece barda gönlüm hovarda çalsın sazlar oynasın kızlar" hep bir ağızdan söylenirken bu penis gösterisinin yarı pornografik boyutu su götürmez bir gerçek.

Batı medeniyetinde bu halka ortasında kadın oynatma geleneği var mı emin değilim. İnsanlar karşılıklı dans ederler ya da ne biliyim erkekler bir köşede durup dans eden kadınları cinsel parçalara ayırarak süzer ama ortalarına alıp el çırpmaları sanki biraz burnuna halka takılmış ayının acı içinde sağa sola attığı adımları dans olarak algılayıp "ayı oynatma" adını verdiği bir eğlencenin ufak değişikliklerle modifiye edilmiş hali değil mi? (Süper cümle ama biraz düşük belli sanırım, atlet giyerim içime eğilince çatalım gözükmez)

Harem kültürü işte. Dansöz. Tek başına oryantalist hareketlerle sağa sola kalça fırlatan kadını seyredip bundan keyif alma. Kadın terli terli ordan oraya kendini atar erkek de bu show tv pornosunu seyredip nargile içer hesabı. Hesabı alalım garson bey biz kalkıyoruz.

12/10/2007

Beggin' - Most likely personal Official Pes 5 Song

Karlı bir kış günü hayatımıza playstation 2'yi sokan ufak tefek kadın yaklaşık 30 dakika önce sanki içine doğmuş gibi harika bir frankie vallie cover'ı yolladı. Aslında ben bu şarkıyı en çok timebox derler pek kadri kıymeti bilinmemiş mod grubundan severim. Ama aşağıda göreceğiniz versiyou umarım siz bu satırların kıymetli okurlarını da en az benim kadar çıldırtır. Sizleri kalçalarınız çıkana kadar dans etmeye çağrıyorum. Bu çağrımda son derece ciddiyim. Şayet benim gibi dans özürlüyseniz teknik kapasitesi yüksek bir takımı seçerek pes oynayarak ıslık çalabilir ve parmaklarınıza su toplatabilirsiniz...

12/03/2007

No Space, No Logo Bol Kepçe Bok...

Lise son sınıftayken, en iyi arkadaşım pazenadam ve ben, her şeyin yapılıp bittiği, hayatın ne kadar anlamsız olduğu üzerine ölümcül (hatta ölümden beter yazgılar) tartışmalar yaparak zaman geçirirdik. Dünya önümüzde, olasılık seçenekleri olarak değil, daha çok ağaçta böceklerin kazdığı çentiklere benzeyen son derece yıpranmış geçitleriyle bir labirent gibi uzanıyordu (brech brech brecht cümleye bak sevgili okur şayet oradaysan ve yapacak daha iyi bir işin yoksa devam et emin ol ki sonraki cümleler buna benzemeyecek) Düz ya da dar kariyer ve materyalizm koridorundan çıktığında başka bir koridora girersin; ana koridordan çıkan insanlar için bir koridor (hatta bunlardan bazıları anne babalarımız tarafından yapılmıştır). Yolculuğa mı çıkmak istiyorsunuz? Günümüzde yaşayan Kerouac mı olmak istiyorsunuz? Haydi Avrupa'ya ya da uzak doğu veya ikamesi mistik bir yerlere gidelim koridoruna atlayın. Inter rail koridoru da olur bu. Kendine dönemsel avarelik kartı al ve sıraya geç. Peki ya bir asi? Yenilikçi bir sanatçı? Avangart? Tozlu ve güve yeniği dolu ve canı çıkıncaya kadar kullanılmış koridoru sahaflardan alın. Durduğumuzu hayal ettiğimiz her yer ayaklarımızın altında klişeye dönüştü; jeep reklamları ve komedi skeçleri malzemeleri oldu. Sanki, bir sene sonra denediğimiz siyasi giyimli entelektüel de dahil olmak üzere tüm olası tiplemeler sıra üniversitenin ortalarına gelene kadar eskimiş gibiydi. Geçmişin düşünceleri ve tarzlarının yarattığı kalabalıkta, hiçbir yerde açık alan kalmamış gibi hissediyorduk.

Elbette, tarihin sona erişinin tam da sizin dünyaya gelmenize rast geldiğine inanmak, gençlik narsisizmin tipik bir belirtisidir. Birileri yeniyetmelik mi dedi? Burdayım öğretmenim. Onlu yaşlarını tüketmiş, öfkeyle hareket eden, en sevdiği yazarlar o dönemde soldan sola omuz omuza Camus, Wilde, Borges, Infante, Burroughs, Cortazar ve William Blake olan her sinirli genç eninde sonunda kendi yürüyeceği koridoru bulur. Yine de, lise yıllarında yaşadığım küresel klostrofobinin bir kısmı aradan on küsür sene geçmesine karşın beni hiç terk etmedi, aksine zaman geçtikçe bazı yönlerden yoğunlaşıyor gibi görünüyor. Aklıma takılan tam olarak kelimenin gerçek anlamıyla (şair burada literally demek istiyor sanırım) yer olmamasından çok (no room to walk abiler, take a walk on the wilde side mr(s). ece lou wilde salome reed ayhan), mecazi bir alana olan özlem: serbest kalmak (Sir William Wallce'dan dinliyoruz; Freeee dome altında olmaya cihan imparatorluğu bir enfes sıhhat gibi), kaçmak, bir çeşit açık uçlu özgürlük.

Alex Garland'in daha sonra Bay Trainspotting tarafından filme de aktarılan the beach romanında olduğu gibi ( Ah Romeo vah Titanic) "bkz: the beach" dünyadan bıkmış oeeeh gençler gibi Uzak Asya'ya gidip, kendi özel ütopyanızı başlatmak için Lonely Planet'in henüz keşfetmediği ve Kadir'in ağaç evler dikmediği bir yer küre köşesi arayabilirsiniz. Bir New Age mezhebine üye olup uzaylılar tarafından kaçırılmayı hayal edebilirsiniz. Alplerin yamacından bir İsviçre köyüne snowboard'la kayabilir, bir penguen kadar özgür, extreme sports kanalına jenerik olabilirsiniz. Mistik olandan çılgın festivallere, isyana, aşırı sporlara kadar; görünüşe göre içsel kaçma güdüsü hiçbir zaman bu derece uç noktalarda ve bol seçenekli pazarlanma zevki yaşamamıştır.

Ancak, uzay gezilerinin eksikliğinde ve yerçekimi kanunları altında, çoğumuz açık alanı, elde edebileceğimiz yerlerde, hantal duvarların dışında, ofiste sigara içer gibi (ya da lise tuvaletinde) gizlice alıyoruz. Caddeler reklam panolarıyla ve pazarlama zincirleri tabelalarıyla çevrili de olsa, çocuklar hala bir çift kale kurup , arabaların lastikleri arasında futbol oynamayı beceriyorlar. Terk edilmiş fabrikalar sokak çocukları tarafından barınağa ya da iş merkezlerinin rampalı girişleri pazar akşamüzerileri kaykay alanlarına dönüştürülüyor.

Ancak ticarileşme ve pazarlama toplum hayatının her bir çatlağına sızdıkça, bu özgürlük anları ve sponsor olunmamış alanların arka sokakları bile elimizden kayıp gidiyor. Bağımsız kaykaycıların hepsinin Vans ayakkabı sözleşmesi var. Ya da mahalle arası maçların şeytan rıdvanlarına, Nike kendi halı saha organizasyonlarında oynamaları için bedava Cristiano Ronaldo nike pro'larla kafalamaya çalışıyor. Aslına bakarsanız bu düzende alan memnun satan memnun gibi gözükse de kaçınılmaz olarak sokak sokaklıktan çıkıp bir açık hava alışveriş merkezine dönüyor. Gerçi isyan ve fakirlik evrensel insani değerlerimizden yani o "devrim"in 150 senedir gelmediği açık. Bu gidişle gelmeyeceği de. Yani kahraman işçi sınıfı , üretim araçlarına sahip olanları devirip, onların üretim araçlarını eşit şekilde "halk"la ( ne demekse) paylaşmayacak. Yüksek ihtimalle çarçur edecektir pavyonda. Ama şu var ki sokaklar elden gitse de başka mecralar sokağın yerini alacak. Şimdi bana da bilim kurgu gibi geliyor ama dayanamıyorum şunu söyleyeceğim "Bir yüz yıl önce aya gitmek de bilim kurguydu". Nasıl ama ? İnandınız değil mi bana? Yani özetle demek istediğim birkaç gün süren açık hava festivallerinde yirmi milyona satılan hatıra prezervatiflerinden yakınıyoruz ama sonuçta aids olmaya da niyetimiz yok değil mi? İstenmeyen gebelikler mi hey bir dakika birileri "özgür aşk"tan bahsetmiyor muydu? Evet Cartman sendeyiz: KILL ALL HIPPIES! Biraz fazla saldırganım son bir kaç paragraftır değil mi? Sanırım evet. Ama lütfen Coca Cola'nın ülkenin en geniş katılımlı açık hava festivalini düzenlediği bir ülke de Rock'n Roll diye bağırmak için biraz sinire ihtiyacımız var değil mi? Sinir, Sinir , Sinir.. İşte Bütün ihtiyacımız olan . Excuse me Sir. Lennon...

Gençlik pazarının beslenmesi çılgınlığında, bütün kültürler ilk önce zihinde çılgınlık düşüncesinin yaratılması ile başlar. "Sonuçta grunge, hip hop hatta punk'ın servete dönüştürülmek üzere kullanılmasa nasıl bir sosyal ve kültürel hareket olacağı konusunda hiçbir fikrimiz yok" Özür dilerim Sayın Halil Turhanlı. Sizin kitaplarınızdaki tüm kötü çocukların banka hesapları benimkinden kat be kat kabarık.

Neyse bu yazı bitmez. Naomi Klein'e sevgi ve saygılarımla...