3/31/2008

Paris Texas, Mardin Münih Hattı

Elimizdeki verileri baştan gözden geçirelim:

1) Şu ana kadar çekilmiş film sayısı: ÇOK
2) Şu ana kadar yazılmış kitap sayısı: ÇOK
3) Şu ana kadar kaydedilmiş albüm sayısı: ÇOK
4) Ortalama insanın yaşam süresi: SINIRLI
5) Ortalama bir insanın ilk 3 madde de sayılan film,kitap ve albümlerin kayda değer bir kısmını izleme, okuma, dinleme imkanı: YOK

Sonuç: Her Eco.101 dersi almış kişinin de bildiği gibi ekonomi derler sosyal fahişe kıt kaynakların etkin kullanımından ibarettir.

Buradan hareketle yapılacak en verimli iş seçmeler halinde ya da özetler halinde dokulabileceğin kadar çoğuna dokunmaktır (burada dokunmak eylemi izlemek,okumak ve dinlemek sırasıyla 3 fiili kapsayacak şekilde yeniden düzenlenmiştir)

Wim Wenders derler yönetmen son tahlilde bir Alman'dır. Bowie'nin de Alman olanı makbuldür fakat gelin görün ki Wenders ve Bowie'nin ortak noktaları kaç tanedir tam emin değilim. Özde ikisi de kıyak heriflerdir. Bu da yeterli. Sam Shepard derler soyadı komik insan da en ulusalcı bakış açısıyla ( bu paragrafın başındaki tahlil tahlili de ulusalcı bir tahlille tahlil edilmiştir, dileyenler bu yazıyı bu noktada tahliye edebilirler. Lütfen panik yapmayın. Koşmadan, seri adımlarla kümeler halinde sayfayı terk ediniz, insan felaket anında da insandır, insanca davranın, insan olun. ) Amerikalı'dır. Bir Alman'la bir Amerikalı'ya bir de Nastassja Kinski ekleyince ne oluyor dersiniz? İşte buyrun size Paris Texas. Aslında bu soruya ikinci dünya savaşı cevabını verenler hakkaniyetli bir mansiyon ödülünü hak ediyorlar onları da önemsiyor, hep ve tam destek veriyorum.



Bu gereksiz girizgahın ardından varacağım noktada öncelikle Selim Işık'la çok kısa bir sohbetin gerekli olduğu kanısındayım zira bu sohbet bize bu yazının bekası için gerekli doneleri sağlayacaktır (süper bir cümle oldu lütfen aranızda tartışınız sevgili öğrenciler). Selim Işık ilgili romanın ilgili yerinde ilgili kadınla tartışınca hayata dair pek çok ilgiliyi içinde barındıran ilgili tespiti yapar: "Her ne zaman ki bir ilişkide ilk kavganı ediyorsun o zaman bitireceksin bu işi. Uzattın mı başına gelecek her bokun müsebbibi sen olursun hacı.." Şimdi düşünelim; Selim Işık kendi içinde tutarlı bir deli olabilir ama bu onun deli olduğu gerçeğini değiştirmez. Yani Selim Işık delidir ve bir deli olarak hatırlanacaktır. Tamam sağlam bir roman karakteridir ve çok sıkıcı bir adam olmasına karşın kendince bir mizah duygusu vardır ama tekrar tekrar tekrar ediyorum ki Selim Işık eninde sonunda bir delidir. Bir delinin ipiyle kuyuya inmek mi? İşte bu sizin bileceğiniz iş. Ama şunu siz de ben de biliyoruz ki Travis'de delidir. Travis mi kim? Bence daha fazla film izleyin.

Ne Wim Wenders'ın ne de Sam Shepard'ın Selim Işık ya da onun babası Oğuz Atay'ı tanıdıklarını sanmıyorum. Onlar ki Turgut Özben'i bile tanımazlar ama Ankaralı Metin'e aşina olduklarına ve Solomon the Spear dediğimizde suratlarında bir tebessüm yaratabileceğimizi düşünüyorum. Ama şurası kesin ki Selim Işık'ı şahsen yahut ismen tanımamanız onun fikirlerini paylaşmayacağız anlamına gelmiyor. En azından kısmen...



Paris - Texas, harika bir yol filmi olarak başlayan zamanla Hallmark sümüklü aile filmine direksiyon kıran (bakın yol filmiyle direksiyon kelimeleri mutlak surette aynı cümlede en az bir kez geçmeliydi, bu başarımdan dolayı kendimi tebrik etmek istiyorum ve hiç de alçak gönüllü değilim. İnsan felaket anında bile başarılarının takdir edilmesini isteyendir.) ama sonunda insanı bok gibi ortada bırakan bir tecrübe (Sn. Alin Taşçiyan nasılsınız?)

Paris - Texas benim için yıllardır izlenmemiş ve bu yüzden de türlü kereler izledim blöfü gösterilerek (ama çok detay vermeksizin, kaldı ki içinden Nastasya geçiyor ve -Keh keh keh Nastasya'da ne güzeldir bu filmde- repliği her zaman ikinci bir kahveye insanı hazırlıyor) dünya üzerindeki 30. seneme yaklaştığım bu kutlu günlerde üçle başlayan iki haneli yaşlarıma girmeden izlediğim bir film olarak bu yazının başında belirttiğim 5 maddelik us yürütümünde 1. maddeden kendini azat etmiş oldu.

Şimdi 5 maddelik bir tümden gelirim tüme varırım türküsüyle başladığımız bu keep on bloggin yazısına filmden elde edilen bulguları sıralayarak son verelim. Sizin de daha fazla zamanınızı almayalım es kaza buraya düşmüş sevgili okurlar.

a) Genç kadın delikanlıyı bozar.
b) "a" maddesinde bahsi geçen genç kadın Nastassja Kinski ise delikanlı sadece bozulmakla kalmaz çöl-kutup ayısı-bedevi üçgeninde kendine rezerve bir masa bulur.
c) Abi kardeş ilişkisi kıyak bir ilişkidir ama fransız görümce sinir bozucu olabilir.
d) Baba oğul ilişkisi de kıyak bir ilişkidir annenizin Nastassja Kinski olmaması kaydıyla.
e) Walkie Talkie oyuncak değildir. Oyuncak gibi gözükse de ondan çok daha fazlasıdır.
f) Uçaklar çok ses çıkarır.
g) 4 yaş bir oğlan çocuğunun ömrünün neredeyse yarısıdır. "Half of a boy's life" güzel bir tabir.
h) Nastassja Kinski.
i) Travis Selim Işık değildir. Ama çok benzerler.

3/22/2008

Cuma

Doluya koyuyorsun almıyor, boşa koyuyorsun dolmuyor. Bu şarkılarla cuma ertesine dönüyor. Kafam her zamankinden çok zonkluyor.

3/12/2008

Oysa Uyumak İstiyordum...

Uyku biraz uyku bütün istediğim vicar in a tutu desem benim için bile fazla acaip olacak... Bir salı gecesi de böyle geçti.. İki masa arasında gelgit.. Sonuç ektedir..

Saygılarımla

Ps: Tam enter'a basıp da yüzümü yatağa döndüğümde duyduğum ses bu playlist'in "oysa uyumak istiyordum" başlığını ne yazık ki fazlasıyla haklı çıkardı. Kan, revan, ambulans, dikiş, çok fazla sigara, para, pul, daha fazla kan ve göz yaşı. Sonuç Douglas Adams'ı yine haklı çıkardı: Dünya çoğunlukla zararsız bir yer...