8/29/2006

Jenny Wren


36 sene sonra Paul Mccartney'den yeni ve iyi bir şey dinlemek o kadar iyi ki. Neden bunca yıl cezalandırıldık? İsyan etmeden önce bir daha düşünün...Yine de şanslıyız...

8/28/2006

Yaşlandığınızı Nasıl Anlarsınız? (Futbol)



Dün Sakaryaspor-Fenerbahçe maçını izlerken fark ettim, insanın yaşının ilerlediğinin önemli göstergelerinden birisi de sahadaki futbolcuların zamanla sizin küçük kardeşiniz yaşına gelmesi. Yaşınız ilerledikçe genç futbolcu denilen çocuklarla aranızdaki yaş farkı giderek açılıyor. Sizin yaşınızdakiler için kibarca (tecrübeli futbolcu) deniliyor. Yaklaşık 5 sene sonra (kurt futbolcu) olarak adlandırılacaklar ve (ilerleyen yaşına rağmen...) benzeri cümlelerle tasvir edilecekler. İyi ki bu yaz stajyer gelmedi onlarada gıcık oluyorum. Kaçlısın sen? 86.. Nasıl???? 86 mı? Ben 1986 yılını çok iyi hatırlıyorum. Eskiden etrafımdaki herkes ya benim hatırlayamadığım ya da yaşamadığım yıllarda doğmuştu. Şimdi öyle mi? Reşit olanların doğum tarihi 1988. İnanabiliyor musunuz? 1988 yazında Lapsekideydim ve en iyi arkadaşım Marco Van Basten'di. Avrupa Futbol Şampiyonasu finalinde Turuncu formalı Hollandalıların Dassaev'li Sovyetleri nasıl geçtiklerini hatırlıyorum. Dedem sağdı ve 34 DAP 30 plakalı bordo bir serçemiz vardı. Bir de çok pis dizim yaralanmıştı. Salıncaklara falan sığıyordum o zamanlar. Vay be.. Ben de bir ara 30 kilo falanmışım. Hiç 30 kilo olmuşum gibi gelmiyor bana....

Edit: Yukardaki gibi kral bir fotoğraf istiyorum bende.. Turgut'a söyliyim de çektirelim...

8/24/2006

ŞİMDİ BANAAAAA KAYBOLAAAAN YILLARRIIIIMI VERSEEEELEEER

Yaklaşık 5 sene sonra tekrar Akbil sahibiyim. Bu gururla söylenecek bir şey değil biliyorum. Üniversiteyi bitireli 5 sene oldu ve ben bunca yıldan sonra ilk defa cüzdanımda öğrenci pasosuna iliştirilmiş bir akbil taşıyorum. Bir daha Akbil kullanmamak için onca yıl oku (ki sanırım gerçekten bir şekilde üniversite eğitimi on senedir devam ediyor; 4+3+1=8 yok daha sekizmiş, rahatladım mı? siktirin ve kapayın çenenizi), yedi seneyi aşkın süredir çalış; haftaiçi her sabah traş ol, erkenden kalk işe git ve gençliğinin en güzel kısmını orada bırak hem de depozitosuz. Sonuç? Öğrenci akbili. Taşıt kredisi bile değil. Akbil hem de öğrenci. Pembe bir plastiğe iliştirilmiş. Akbil dolduran görevli akbilimi takarken bana "babacan" diye hitap etti. "Babanı sikiyim" diyecektim demedim. Emeğe saygı... Kimse şimdi kalkıp da " öyle deme, Akbil ekonomiktir" demesin. Ekonominizi de sikiyim. Ekonomi benim lan!!!

8/20/2006

Neden Galatasaray?

Aslında tuhaf bir şey takım tutmak. Yani bu kadar çok takım varken neden birini seviyorsun? Bu sıralar birbiri ardına çıkan "futbol asla sadece futbol değildir oyundan öte bir şeydir. Hem entelektüel hem de futbol tarafı olabilirsiniz" türü yayınlarda da illa bir makale bu konu üzerine. Bilhassa Tanıl Bora, Can Kozanoğlu ekolü bu konuda "taraftarlık analizi"nin biraz cılkını çıkarmış durumdalar. Kişisel olarak ben Prekazi yüzünden Galatarasay'lıyım. Bir de babam yüzünden. Babam da babası ve Metin Oktay yüzünden Galatasaray'ı tutuyor. Düşünüyorum da 14 sene boyunca şampiyon olamamış bir takım tutulur mu? Hele takım kaptanlığını Fatih Terim yapıyorsa. Salt Fatih Terim bile bir takımdan soğumak için sebepken kaptanlığını yaptığı bir takımı tutmak. Biz de Fatih Terim'in bir şekilde içinde bulunduğu takımlarını tutmak bir aile geleneği sanırım. Utanç verici ama gerçeğin bir yüzü de bu. Terliklerini Bülent Korkmaz'a taşıttığı dönemde babamın, Emre Belezoğlu'nu tokatladığı dönemde de ben. Neymiş? Fussball asla sadece ay(l)aktopu değilmiş...

8/18/2006

Metal Kafanın Günlüğü


Dün akşam "Metal a Headbanger's Journey"i izlerken şöyle bir düşündüm: "13 yaşından utanırsan, çocukların 13 yaşına geldiğinde onlardan da utanırsın". Evet çok doğru. Sağlıklı nesiller 13 yaşla barışık olmaktan geçiyor. 13 yaş ise Heavy Metal'den. Demek ki Heavy Metal'den utanmamak gerekli. En azından çocuklarınızın ruh sağlığı için.

Heavy Metal hakkında pek kimsenin söyleyemediği bir başka gerçeği de burada makul bir mantık modellemesi çerçevesinde sizlerle paylaşmak istiyorum. Artık 10 aşamada sivilce-Metal-sivilce döngüsünü yazılı hale getirmenin zamanı geldi.

Aşama 1) 13. yaş doğumgünü.
Aşama 2) Ayna karşısında sıkılan sivilceler
Aşama 3) Utanç
Aşama 4) Utancın sinire dönüşümü
Aşama 5) Heavy Metal
Aşama 6) Siyah tshitler. Siyah kıyafetler. Ağustos sıcağında simsiyah terli ergenler. "Delikanlı metalci gün yüzü görmez." Şort yok, duş yok, "Pislik adamım.. Bu kahrolası dünyada bütün ihtiyacımız olan pislik.. Kimse bizi sevmiyor tamam mı? Onlara ihtiyacımız yok, güçlü ol ve vücuduna yapışan o terli kara tshirt'ü çıkartma o senin üniforman"
Aşama 6) Dermotoloğa gitmek yerine daha fazla siyah tshirt giymek.
Aşama 7) Daha fazla sivilce
Aşama 8) Daha çok sinir
Aşama 9) Daha fazla Heavy Metal
Aşama 10) GRHHHHGGGHHHHH

8/17/2006

Çekirdek Altı Parçacıklar Üzerine

Ayçekirdeği (Helianthus annuus) çitlemek, çevremizi gözlerken sıkça kullandığımız bir yöntemdir. Çitlemek eğer kontrollü gözlem ve deneyler yaparken kullanılırsa, bilimsel araştırmanın bir yöntemi olarak da ele alınabilir. Bu yazımızda bir bilimsel araştırma yöntemi olarak çekirdek çitlemenin bu güne kadar değinilmemiş epistemolojik bir çekincesinden bahsediyoruz.

Çekirdeyin, çitlenen ve çitlenilen olmak üzere iki parçadan oluşan bir çitlenge olduğunu biliyoruz. Ancak çekirdeğin yine a priori bildiğimiz bir özelliği şudur ki; çekirdek lezzeti alınmak üzere çitlenen bir olgudur. Ancak çitleme işlemi çekirdeğin yapısını değiştirmekte, tohumun çitlenmeden önceki lezzetini bilmemize engel olmaktadır. Yani çekirdek çitlenmeksizin lezzeti alınamaz. Çitlendiğinde de çitlenmemiş hali değiştiğinden çitlenmeden önceki lezzeti bilinemez. Çekirdeğin gerçek lezzeti ancak kuantum mekaniği ilkeleri uyarınca çıkarsanabilir.

Bu yüzden ayçeğirdeğinin lezzeti ile ilgili olarak iki yeni çekirdek altı parçacık tanımlanmıştır. Ayön ve çekirdön olarak isimlendirilen bu parçacıklar bildiğimiz ayçekirdeğinin elektromanyetik ve çitlembik hızlandırıcılarla çok yüksek hızlarda fındık ve fıstıkla çarpıştırılması ile hakkında bilgi sahibi olabildiğimiz varlıklardır.

Bu yazımızla kuantum çitlembiği hakkında okuyucularımıza giriş seviyesinde bilgi vermeyi amaçladık. Cumhuriyet Bilim Teknik Dergisi'ne gönderdiğimiz bu yazı her ne kadar kabul edilmediyse de umuyorum amacına uygun ve merak uyandıran bir yazı olmuştur. Dostça kalın.

Kişisel tarihimin en harika 27 şarkısı


Benimle yaşıt ya da benden küçük olan harika şarkılar arasından en özel/güzel 27si aşağıda listelenmiştir. Listeleme faaliyeti için herhangi bir istatistik model kullanılmamış olup, kriterler tamamen "otobiyografik"tir. Hiçbiri birbirinin üstünde ya da altında değildir. Bir numaralandırma/derecelendirme yapılmamıştır. İsimlerden alttan yazılan üstte, üstte yazılansa görece altta olabilir. Sıralamadan bağımsız en yaşlısı 1979 model olmak üzere kişisel tarihimin en harika 27 şarkısına buyrun bakalım.

  • Come on Eileen - Dexy's Midnight Runners
  • Paddy Public Enemy Number One- Shane Macgowan
  • Loose Fit - Happy Mondays
  • Lost in Supermarket- The Clash
  • The River- Bruce Springsteen
  • Laid- James
  • Love is Strong - The Rolling Stones
  • Blue Monday - New Order
  • Apologia - Gavin Friday
  • Rock of Gibraltar - Nick Cave and the Bad Seeds
  • Broken Stones- Paul Weller
  • Downbound Train- Bruce Springsteen
  • London Calling- The Clash
  • Raindogs- Tom Waits
  • Riverboat Song- Ocean Colour Scene
  • This Charming Man- The Smiths
  • The Ship Song- Nick Cave and The Badseeds
  • Dadi was a badi- Black Grape
  • Strange Weather- Tom Waits
  • There is a Light That Never Goes Out- The Smiths
  • Piccadilly Palare- Morrissey
  • Love spreads- The Stone Roses
  • Loaded- Primal Scream
  • This is not a love song- P.I.L
  • Fisherman's Blues- The Waterboys
  • Be there- Unkle feat. Ian Brown
  • Our House- Madness

8/15/2006

Delişmen Oğlanlar


İtiraf etmeliyim ki yıllarca gerek elektronik müziğe gerekse hiphop'a burun kıvırdım. Break beat'lerle bel kıvıramadığımdan değil belki istesem ben de adidas superstar ekolünden geçebilirdim. En azından Bakırköy'de 90'ların ilk yarısını yaşamış bir insan evladı olarak elimde fırsat da vardı ama yapmadım. Şimdi oturup düşününce bunun çok da anlamsız bir tepki olmadığını anlıyorum. Kendimce haklı ve makul sebeplerim vardı. Hala daha var. "Check this out! Beni en iyi ifade eden müzik hiphop..." diyemeyeceğim. Diyene de bir şey diyemeceğim, belki "ifadesiz" diyebilirim, ya da ona unutamayacağı bir "ceza" vermek isteyebilirim. Neyse efendim sabahın makul bir vakti sayılabilecek bu saatlerde hiphop'la ilgili bir kişisel bilanço kapaması yapmanın temelinde bir avuç Delişmen oğlan var. Geçenlerde bu arıza gençlerin (artık pek gençlikleri kalmadı ya) antolojilerini dinleyivereyim dedim. Zamanında ordan buldan almışım bir kenara atmışım dinlemek ne içimden ne aklımdan ne de başka bir uzvumdan gelmiş. Belki o ana kadar görece daha huzurlu olmanın sebebi belki de bu tanımlanamayan savunma güdüsüydü... Fennin sesine kulak kabarttığımda "bu iyiymiş" dedim. Daha sonra çalmaya devam etti bir ara sessizlik oldu ikinci albümü de koydum. O da çalmaya devam etti. Bir baktım bitmiş ellerim istemsizce albüm kabına gitti birinci albümü yeniden koydum. Bu rally 3 kere sürdü. Yaklaşık 3 saatlik neredeyse kesintisiz "load-save ve tuvalet-kahve" molaları hariç kendimi beastie boys'a teslim etmişim. Ne mi oldu? Açıkçası içimdeki beastie ortaya çıkmadı? Hala daha bilinçaltı dehlizlerimde zincirli. Öyle kolay kolay da ortaya çıkmaz tanırım kendisini ne de olsa 27 senelik hukukumuz var. Ama şöyle bir şey oldu bir noktadan sonra müziği duymaz oldum. Yani hiphop'u duymayacak kadar tepkisizleşmek. Maslak sanayi de kaportaye inen çekiç olmak desem birşey ifade etmeyecek değil mi? Evet tekrar okudum bana da bir şey ifade etmedi. O zaman ne diyoruz. INTERGALACTIC.. INTERGALACTIC...

8/13/2006

Disco Topunun Ağzında


Kadim dostum Larry Laffer'a inanıyorum. Gün gelecek polyester ve Disco günleri geri gelecek. Hem de eskisinden daha olgun ve haysiyetli... Parlak contalı Sur borusunun "god is a dj" diye öttüğünü duyar gibiyim. Korkuyorum anne al beni içine....

"Love groovy under the mighty disco ball"

8/11/2006

Bırakın Kanasın


Yıllarca tek ortak yanları "The" olan Rolling Stones ile Beatles'ın kıyaslanmanları kadar saçma bir başka karşılaştırmayı, yazılı dünya tarihi baştan sona incelense dahi pek az yerde görülür. Kanımca Warhol işi bir Kiraz resmi ile Lichtenstein işi bir musluk vanası kesiti arasındaki benzerlikler Stones vs Beatles incelemesine oranla çok daha fazladır. Fakat bu saçma sidik yarışına bizim şeytan oğlanlar bile kendilerini öylesine kaptırmışlar ki 1969 (şu yılın seksapeline bakar mısınız) "let it be"'ye inat "let it bleed"i çıkartmışlar. Yıllar sonra en asil beatle oğlan "let it be naked" ile "...aslında biz bunu yapacaktık ama çok pis kavga ettik Allah'ından bul Yoko kadını !!!" diye veryansın alsönsün edecek ve bu işten servetinin finansal ifadesine birkaç hane daha ekleyip, tek bacaklı karısının nafakası için kesesini biraz daha dolduracaktı ama düşününce bütün bunlar ayrı birer pazar kahvaltısı konusu. Esas mesele Stones'un Let it bleed albümü. Kutsal dörtlemenin ikinci ve denge ayağı olan bu albüm öylesine öyle ki.. Tüm gitarları Keith Richards'ın çalması ve en Popescu'sundan siz gidin buralar bana emanet halleri.. Mick the Jagger'ın en maymun adam tripleri ... Stoned Brian Jones sonrası Haydalar Haydası... 32 kısım tekmili birden rock'n blues havaları...

Şimdi size bir "Sezar'ın hakkı Sezar"a sorusu. Sezaryensiz bir cevap istiyorum. Dünya pop müzik tarihinde (defter, kitap, internet açık istediğiniz yerden açın bakın) kaç albüm biliyorsunuz ki kalede gimme shelter geri üçlü love in vain, country honk, live with me orta saha let it bleed, midnight rambler, you got the silver forvet monkey man, you can't always get what you want tertibiyle piyasaya çıksın?

a) Chelsea FC
b) U2
c) Yurtseven Kardeşler
d) Bu soruyu ve seni Allah'ın varsa seni ona havale ediyorum.
e) Gönül rahatlığıyla bu seçenekler haricinde kalan herkes ve herşey dahil hiçkimse

Neyse...En son kimde kalmıştı? Devam edelim ben 3 kağıt istiyorum... Bir de sadwich yapma sırası kimin?

Probiyotik


Probiyotik yoğurtlar.
Yoğurt mu?
Değil
Biyonik mi?
Probiyotik
Kefir mi?
Bir nebze
Temiz mi?
Son kertede
Canlı mı?
Durgun
Yer miyim?
Yemez misin?
Sanmam

8/10/2006

Superstar 2


Günün birinde dünya, yapılacak yeni bir hyper uzay yolu için bir grup Vogon tarafından toz ve gaz bulutu haline geri döndürülürse yanınıza hangi Türk Pop müziği lp'sini alırsınız? temalı son derece anlamsız ve anlamsızlık parabolünün dönüm noktasında aslında oldukça makul bir ankete katılmanız gerekirse ya da ne bileyim bunun için mecbur kalırsanız belki benden ufak bir fikir almak işinize yarayabilir. Son derece kişisel kategorizasyon kriterlerime göre Superstar2 gerek açılış şarkısının bu elim vak'aya uygunluğu (bkz: Bambaşka biri) gerekse a yüzünün dördüncü parçasının olay sonrası yaşanacak travmayı konu edinmesi olsun (bkz: ya sonra) Dünya'ya son kez belki de bir daha asla herhangi bir durum karşısında "karmaşık hisler" duyamadan mega porsiyon karmaşık duygularla bakacacağınız o anda kafanızdaki evrimsel olarak kişiselleştirilmiş ben napoli radyosu'nda çalacak şarkılar siz farkında olmasanızda bu albümün şarkıları olacaktır. Ne de olsa gezegeniniz artık bir uzay otobanına şerit olmuş, sizin varlığınız ise eskiden şüpheli iken şimdi tamamen bilinemez duruma gelmiştir. Kim bilecek ki? Başkaları mı? Hani o başkaları nerede? Hepsi otoban tozu yuttu.
Siz tamamen bambaşka biri olmuşken gezegenizin eskiden durduğu şimdiki boşluğa bakıp haykıracak nefesiniz kalmasa bile "ya sonra"dan başka ne diyebilirsiniz ki? Üstelik durmaz ki dünya!!!

Biraz daha kahve?


Kahve...
Biraz daha kahve?
Goethe değilse bile
Jim Jarmush sanırım
Böyle diyecek Ölüm döşeğinde...